Hak ne demek eski Türkçe ?

Emre

New member
Eski Türkçe’de “Hak” Ne Demekti? Günümüzün Karmaşasında Kaybolmuş Bir Kelimenin Peşinde

Bir gün arkadaş grubunda kahve içerken biri “Abi şu dünyada hak diye bir şey kaldı mı?” dedi. Diğeri de kaşlarını kaldırıp “Kime göre, neye göre?” diye karşılık verdi. O anda düşündüm: “Acaba eski Türkler bu ‘hak’ işini nasıl çözüyordu?” Çünkü belli ki günümüz insanı bu kelimeyi hem fazla kullanıyor hem de az anlıyor.

E hadi o zaman, biraz tarihe gidelim. Ama sıkıcı bir tarih dersi değil bu — daha çok “Orta Asya’da Wi-Fi çekmiyor ama adalet var mıydı acaba?” türünden bir yolculuk…

---

1. “Hak”ın Köküne Bir Kazma Vuralım

“Hak” kelimesi Arapçadan Türkçeye geçmiş bir kelime; anlamı doğruluk, adalet, gerçek, hukuk gibi geniş bir yelpazeye yayılır. Ancak Eski Türkçe’de, yani Arapça etkisi öncesi dönemde, “hak”ın karşılığı daha çok “törü” veya “yasa” kavramlarıyla ifade edilirdi.

“Törü” eski Türklerde sadece bir kanun değildi, aynı zamanda evrenin düzeni demekti. Gök Tanrı’nın yarattığı dengeye uygun yaşamak, “törüye uymak” demekti. Bugünkü “haklı olmak” anlayışı da oradan türemiş gibidir — sadece “ben haklıyım” değil, “doğru olanla uyum içindeyim” anlamına gelir.

Peki bugüne dönüp baktığımızda… biz hâlâ “törü”nün torunları mıyız, yoksa Twitter’da mention savaşlarıyla adalet dağıtan modern savaşçılar mı olduk?

---

2. Erkekler Çözüm Peşinde, Kadınlar Denge Peşinde (Ama Klişesiz Haliyle)

Diyelim ki bir eski Türk köyündesiniz. Kervan geçerken teker patladı. Erkeklerden biri hemen “Sorun ne? Taş koy, halat bul, kaldırırız” diyor. Kadınlardan biri ise “Ama Ali Bey’in morali bozuldu, biraz su içsin, dinlensin” diyor. İşte bu, doğuştan gelen değil, rol farklarının tarihsel devamı.

Modern çağda da değişmedi bu: erkek hâlâ “çözüm üretme” dürtüsüyle hareket ediyor; kadın ise “bağ kurma” yönelimiyle ortamı dengelemeye çalışıyor. Ama işin ilginci, “hak” kavramı tam da bu iki yaklaşımın ortasında bir yerde duruyor.

Çünkü hak, sadece çözüm değil; aynı zamanda duygusal denge, adalet ve empatiyi de kapsayan bir denklik meselesi.

Eski Türkler buna “kut” derdi: evrende her şeyin bir hakkı, bir karşılığı vardı. Yani doğa, insan, toplum, hatta rüzgâr bile kendi “kut”una göre davranmalıydı.

Bugün “hak yedim mi?” sorusunun cevabı da sadece hukuki değil, aynı zamanda duygusal ve ahlaki bir farkındalık sorusu.

---

3. “Hak Yememek” Bir Medeniyet Meselesiydi

Bir Orhun Yazıtı’nda geçer: “Türk budunu yok bolmazun tiyin törü yaratdım.” Yani “Türk halkı yok olmasın diye töreyi (yani hakkı, düzeni) kurdum.”

Buradan anlayabiliriz ki hak, devletin ve milletin temeli sayılırdı. Hakkın olmadığı yerde kut (bereket) da çekip giderdi.

Bugün ise biri trafikte önünüze geçince “Hak mı bu ya!” diye bağırıyorsunuz. Oysa mesele arabayı kim sürdü değil; o anda adalet duygusunun sarsılması.

İşte eski Türkler bunu “törünün bozulması” diye tanımlardı.

Bir düşünün: belki de hak kavramını yeniden anlamamız gerekiyor. Çünkü modern dünyada “hak aramak” çoğu zaman “haksızlıkla yarışmak” gibi bir hâl aldı.

---

4. Mizahın Gölgesinde Ciddi Bir Gerçek: Hak, Ego Değil Denge

Bir forum düşünün: biri “Haklıyım çünkü ben haklıyım” diyor. Diğeri “Yok kardeşim, sen yanlış biliyorsun.” Üçüncüsü geliyor, “Ben Google’a baktım, ben haklıyım.”

Yani hak, artık bilgiyle değil, ses tonuyla kazanılıyor.

Ama eski Türk kültüründe “haklılık”, kim daha çok bağırıyor değil, kim töreye daha yakın duruyor sorusuyla ölçülürdü. Bu da bize modern bir mesaj veriyor:

Haklı çıkmaya değil, doğru kalmaya çalış.

Çünkü bazen bir tartışmayı kazanmak, hakkı kaybetmek anlamına gelir.

---

5. Peki Ya Bugün “Hak” Nerede Yaşıyor?

Bir öğretmen sınıfta sınav kâğıtlarını dağıtırken, bir öğrenci “Hocam, benim hakkım eksik puan var!” diye itiraz ediyor. O anda aslında küçük bir kültürel miras canlanıyor.

Eski Türk’ün töresinden bugüne taşınan şey bu: “Hakkımı isterim ama adaletle isterim.”

Hakkın modern izdüşümü, belki de günlük hayatta fark etmeden söylediğimiz “vicdan” kelimesinde gizli. Çünkü hak sadece dış dünyada değil, içimizdeki terazide yaşar.

Ve işin güzelliği burada: herkesin terazisi farklı olsa da, doğruya yakın olanlar birbirini buluyor. Tıpkı eski obalarda “hak sözü”nü tutanların toplumda saygı görmesi gibi.

---

6. Son Söz: Hakkı Anlamak, Tarihle Barışmaktır

“Eski Türkçe’de hak ne demek?” sorusu, sadece dilsel bir merak değil. Aynı zamanda “Biz adaleti nasıl yaşardık?” sorusunun cevabıdır.

Belki de o yüzden hâlâ içimizde bir ses, “Hakkımı yediler!” deyince yanıyor. Çünkü hak, sadece bir kelime değil; kültürel bir refleks.

Bu yüzden forumda tartışırken, trafikte direksiyon başında, ya da ilişkilerimizde bir şeyleri savunurken şu soruyu sormalı:

👉 “Ben haklı mıyım, yoksa töreye uygun mu davranıyorum?”

Çünkü “haklı” olmak bazen egoyu besler; “töreye uygun olmak” ise insanı olgunlaştırır.

---

Sonuç:

Eski Türkçe’de “hak” kelimesinin tam karşılığı belki “törü”, “kut” veya “yasa”ydı; ama özü hep aynı kaldı: evrenin dengesiyle uyumlu yaşamak.

Modern dünyada bu dengeyi kaybetsek de, kelime hâlâ bize bir şey hatırlatıyor:

Hak, birinin kazanması değil, herkesin adilce var olabilmesidir.

Belki de artık sormamız gereken şu:

> “Hak peşinde koşarken, adalet duygumuzu yolda mı düşürüyoruz?”
 
Üst