Emre
New member
İstanbul Havalimanı Nereye Yakın? Mekânın Sosyal Haritası Üzerine Düşünceler
Bazen bir mekân, yalnızca coğrafi bir konum değil; kimliklerin, sınıfların ve fırsatların bir kesişim noktasıdır. İstanbul Havalimanı da böyle bir yer. Şehrin kuzeyinde, Karadeniz kıyısına doğru uzanan bu devasa yapı, sadece “nereye yakın?” sorusuna coğrafi bir yanıt sunmaz; aynı zamanda “kime uzak?” sorusunu da gündeme getirir. Çünkü mekân, her zaman nötr değildir — o, gücün, ayrıcalığın ve dışlanmanın şekillendirdiği bir toplumsal üründür.
Coğrafyanın Ardındaki Sosyal Mesafe
İstanbul Havalimanı, fiziki olarak Arnavutköy ilçesinde yer alır; ama aslında sosyoekonomik olarak bambaşka bir evrendedir. Kente uzaklığı sadece kilometrelerle ölçülmez; ulaşım ağlarının, gelir düzeylerinin ve yaşam biçimlerinin farklılığıyla da derinleşir.
Kent merkezinden ortalama bir işçi veya düşük gelirli kadın için bu havalimanına ulaşmak, zaman ve para bakımından büyük bir yük olabilir. Kadınlar için gece vardiyalarında çalışmak veya sabah erken uçuşlara yetişmek güvenlik açısından da ek bir stres kaynağıdır. Bu durum, mekânın cinsiyetlendirilmiş bir deneyim ürettiğini gösterir. Ulaşım zorlukları, kadınların istihdam olanaklarına erişimini kısıtlayabilir; bu da toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini mekânsal düzeyde yeniden üretir.
Toplumsal Cinsiyet: Ulaşımın Görünmeyen Yükü
Toplumsal cinsiyet rolleri, kent planlamasında çoğu zaman “görünmez” kabul edilir. Oysa kadınların ve erkeklerin şehirle kurduğu ilişki, birbirinden oldukça farklıdır. Kadınlar genellikle güvenlik, bakım sorumlulukları ve zaman baskısı gibi faktörlerle hareket eder. Örneğin İstanbul Havalimanı'nda çalışan temizlik veya yer hizmetleri görevlisi birçok kadın, gece vardiyasından sonra eve dönüşte toplu taşıma bulamadığı için özel servis beklemek zorundadır.
Bu durum, sadece bireysel bir zorluk değil; kentsel planlamada “erkek normuna” göre tasarlanmış bir sistemin sonucudur. Erkek çalışanlar genellikle bu ulaşım sorunlarını araç sahipliğiyle çözerken, kadınlar daha fazla zaman ve güvenlik riski üstlenir. Böylece mekân, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üretir.
Irk ve Etnisite: Görünmez Emeğin Sınırları
Havalimanı, Türkiye’nin ve dünyanın farklı bölgelerinden gelen göçmen işçilerin de mekânıdır. Özellikle temizlik, bagaj taşıma veya inşaat gibi alanlarda çalışan işçilerin bir kısmı Kürt, Afgan veya Afrikalı göçmenlerdir. Bu durum, sınıfsal eşitsizliği etnik farklılıkla kesiştirir.
Bir yandan İstanbul Havalimanı, küresel sermayenin ve modernliğin simgesi olarak parlatılırken; diğer yandan onun altyapısını ayakta tutan emekçiler, çoğu zaman görünmez kılınır. Irksal veya etnik kimlikleri, onları hem ekonomik hem de sosyal anlamda “ötekileştirilen” bir konuma iter. Bu durum, havalimanını sadece ulaşım değil, aynı zamanda eşitsizliklerin mekânsal olarak örgütlendiği bir alan haline getirir.
Sınıf: Lüksün ve Emekçiliğin Yan Yana Sessizliği
İstanbul Havalimanı’nın mimarisi, gösterişi ve markaları, bir “küresel vatandaşlık” hayali sunar. Ancak bu hayalin kapıları, çoğu insan için kapalıdır. VIP salonlarında kahvelerini yudumlayan yolcularla yer temizleyen kadın işçiler, aynı binada ama farklı dünyalarda yaşarlar.
Sınıf farkı sadece gelir düzeyinde değil, “mekânsal erişim” düzeyinde de belirgindir. Havalimanına ulaşımın özel araçla kolay, toplu taşımayla zor olması, zaten ayrıcalıklı kesimlerin erişimini kolaylaştırırken düşük gelirli grupları dışarıda bırakır. Bu, neoliberal şehircilik anlayışının tipik bir yansımasıdır: kent hizmetleri herkese açık gibi görünür ama fiilen sadece belirli sınıflar tarafından erişilebilir hale gelir.
Erkeklerin Çözüm Arayışındaki Rolü
Bu noktada, erkeklerin bakış açısını da tek tipleştirmemek gerekir. Bazı erkek işçiler, özellikle taşeron firmalarda çalışanlar, kadın iş arkadaşlarının güvenlik ve ulaşım sorunlarına karşı dayanışma göstermekte, ortak servis veya vardiya düzeni taleplerinde bulunabilmektedir. Ancak bu çabalar, çoğu zaman sistemin yapısal baskılarına çarpar.
Gerçek bir çözüm, bireysel “iyi niyetlerden” değil, toplumsal cinsiyet ve sınıf eşitliğini gözeten politikalar geliştirmekten geçer. Kadınların deneyimlerini merkeze alan ulaşım planlamaları, gece vardiyalarına uygun toplu taşıma hatları, işverenlerin sorumluluğunda güvenli servis imkanları gibi adımlar, bu yönde somut fark yaratabilir.
Toplumsal Normlar ve Kentsel Görünürlük
İstanbul Havalimanı’nın çevresinde oluşan yeni yerleşim alanları, aynı zamanda toplumsal normların yeniden üretildiği birer mikrokozmos haline geliyor. “Modern” konut siteleriyle çevrili bölgelerde kadınların kamusal alandaki varlığı sınırlı, emekçi erkeklerin mekânları ise genellikle geçici ve güvencesiz.
Burada mesele, yalnızca ekonomik değil, kültüreldir de. Çünkü mekân, toplumsal değerlerin sahnesidir. Kimlerin nerede bulunabildiği, hangi saatlerde dolaşabildiği veya hangi kıyafeti giyebildiği gibi görünüşte küçük detaylar, aslında kentsel cinsiyet rejiminin ipuçlarını verir.
Düşündürmek İçin: Havalimanı Kime Hizmet Ediyor?
Bir forum ortamında tartışılması gereken belki de şu sorudur: İstanbul Havalimanı kimin için inşa edildi? Turistlerin konforu için mi, yoksa kentte yaşayan milyonlarca emekçi için mi?
Bu soruya verilecek yanıt, kentsel adaletin temelini belirler. Kadınlar için güvenli, göçmenler için adil, işçiler için ulaşılabilir bir şehir mümkün müdür? Mekânın “yakınlığı” sadece harita üzerinde mi ölçülmeli, yoksa fırsat eşitliğiyle de mi?
Sonuç: Mekânın Sosyal Haritasını Yeniden Çizmek
İstanbul Havalimanı, bir ulaşım merkezinden çok daha fazlasıdır; o, modernliğin vitrininde parlayan ama eşitsizliklerin gölgesini içinde barındıran bir simgedir. Onu anlamak, sadece nereye yakın olduğunu değil, kimlere uzak kaldığını da görmeyi gerektirir.
Toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi dinamikler, bu dev yapının içinde sessizce işleyen güç hatlarını oluşturur. Eğer bu eşitsizlikleri sorgulamazsak, şehirlerimizi daha büyük ama daha adaletsiz hale getiririz.
Peki sizce, bir şehir herkese aynı yakınlıkta olabilir mi? Ve eğer olamıyorsa, bunu değiştirmek kimin sorumluluğunda?
Kaynaklar:
- Lefebvre, H. (1991). The Production of Space.
- Massey, D. (1994). Space, Place, and Gender.
- İstanbul Planlama Ajansı (2023). Toplumsal Cinsiyet ve Kentsel Ulaşım Raporu.
- Kişisel gözlemler, Arnavutköy çevresinde yapılan saha görüşmeleri (2024).
Bazen bir mekân, yalnızca coğrafi bir konum değil; kimliklerin, sınıfların ve fırsatların bir kesişim noktasıdır. İstanbul Havalimanı da böyle bir yer. Şehrin kuzeyinde, Karadeniz kıyısına doğru uzanan bu devasa yapı, sadece “nereye yakın?” sorusuna coğrafi bir yanıt sunmaz; aynı zamanda “kime uzak?” sorusunu da gündeme getirir. Çünkü mekân, her zaman nötr değildir — o, gücün, ayrıcalığın ve dışlanmanın şekillendirdiği bir toplumsal üründür.
Coğrafyanın Ardındaki Sosyal Mesafe
İstanbul Havalimanı, fiziki olarak Arnavutköy ilçesinde yer alır; ama aslında sosyoekonomik olarak bambaşka bir evrendedir. Kente uzaklığı sadece kilometrelerle ölçülmez; ulaşım ağlarının, gelir düzeylerinin ve yaşam biçimlerinin farklılığıyla da derinleşir.
Kent merkezinden ortalama bir işçi veya düşük gelirli kadın için bu havalimanına ulaşmak, zaman ve para bakımından büyük bir yük olabilir. Kadınlar için gece vardiyalarında çalışmak veya sabah erken uçuşlara yetişmek güvenlik açısından da ek bir stres kaynağıdır. Bu durum, mekânın cinsiyetlendirilmiş bir deneyim ürettiğini gösterir. Ulaşım zorlukları, kadınların istihdam olanaklarına erişimini kısıtlayabilir; bu da toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini mekânsal düzeyde yeniden üretir.
Toplumsal Cinsiyet: Ulaşımın Görünmeyen Yükü
Toplumsal cinsiyet rolleri, kent planlamasında çoğu zaman “görünmez” kabul edilir. Oysa kadınların ve erkeklerin şehirle kurduğu ilişki, birbirinden oldukça farklıdır. Kadınlar genellikle güvenlik, bakım sorumlulukları ve zaman baskısı gibi faktörlerle hareket eder. Örneğin İstanbul Havalimanı'nda çalışan temizlik veya yer hizmetleri görevlisi birçok kadın, gece vardiyasından sonra eve dönüşte toplu taşıma bulamadığı için özel servis beklemek zorundadır.
Bu durum, sadece bireysel bir zorluk değil; kentsel planlamada “erkek normuna” göre tasarlanmış bir sistemin sonucudur. Erkek çalışanlar genellikle bu ulaşım sorunlarını araç sahipliğiyle çözerken, kadınlar daha fazla zaman ve güvenlik riski üstlenir. Böylece mekân, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üretir.
Irk ve Etnisite: Görünmez Emeğin Sınırları
Havalimanı, Türkiye’nin ve dünyanın farklı bölgelerinden gelen göçmen işçilerin de mekânıdır. Özellikle temizlik, bagaj taşıma veya inşaat gibi alanlarda çalışan işçilerin bir kısmı Kürt, Afgan veya Afrikalı göçmenlerdir. Bu durum, sınıfsal eşitsizliği etnik farklılıkla kesiştirir.
Bir yandan İstanbul Havalimanı, küresel sermayenin ve modernliğin simgesi olarak parlatılırken; diğer yandan onun altyapısını ayakta tutan emekçiler, çoğu zaman görünmez kılınır. Irksal veya etnik kimlikleri, onları hem ekonomik hem de sosyal anlamda “ötekileştirilen” bir konuma iter. Bu durum, havalimanını sadece ulaşım değil, aynı zamanda eşitsizliklerin mekânsal olarak örgütlendiği bir alan haline getirir.
Sınıf: Lüksün ve Emekçiliğin Yan Yana Sessizliği
İstanbul Havalimanı’nın mimarisi, gösterişi ve markaları, bir “küresel vatandaşlık” hayali sunar. Ancak bu hayalin kapıları, çoğu insan için kapalıdır. VIP salonlarında kahvelerini yudumlayan yolcularla yer temizleyen kadın işçiler, aynı binada ama farklı dünyalarda yaşarlar.
Sınıf farkı sadece gelir düzeyinde değil, “mekânsal erişim” düzeyinde de belirgindir. Havalimanına ulaşımın özel araçla kolay, toplu taşımayla zor olması, zaten ayrıcalıklı kesimlerin erişimini kolaylaştırırken düşük gelirli grupları dışarıda bırakır. Bu, neoliberal şehircilik anlayışının tipik bir yansımasıdır: kent hizmetleri herkese açık gibi görünür ama fiilen sadece belirli sınıflar tarafından erişilebilir hale gelir.
Erkeklerin Çözüm Arayışındaki Rolü
Bu noktada, erkeklerin bakış açısını da tek tipleştirmemek gerekir. Bazı erkek işçiler, özellikle taşeron firmalarda çalışanlar, kadın iş arkadaşlarının güvenlik ve ulaşım sorunlarına karşı dayanışma göstermekte, ortak servis veya vardiya düzeni taleplerinde bulunabilmektedir. Ancak bu çabalar, çoğu zaman sistemin yapısal baskılarına çarpar.
Gerçek bir çözüm, bireysel “iyi niyetlerden” değil, toplumsal cinsiyet ve sınıf eşitliğini gözeten politikalar geliştirmekten geçer. Kadınların deneyimlerini merkeze alan ulaşım planlamaları, gece vardiyalarına uygun toplu taşıma hatları, işverenlerin sorumluluğunda güvenli servis imkanları gibi adımlar, bu yönde somut fark yaratabilir.
Toplumsal Normlar ve Kentsel Görünürlük
İstanbul Havalimanı’nın çevresinde oluşan yeni yerleşim alanları, aynı zamanda toplumsal normların yeniden üretildiği birer mikrokozmos haline geliyor. “Modern” konut siteleriyle çevrili bölgelerde kadınların kamusal alandaki varlığı sınırlı, emekçi erkeklerin mekânları ise genellikle geçici ve güvencesiz.
Burada mesele, yalnızca ekonomik değil, kültüreldir de. Çünkü mekân, toplumsal değerlerin sahnesidir. Kimlerin nerede bulunabildiği, hangi saatlerde dolaşabildiği veya hangi kıyafeti giyebildiği gibi görünüşte küçük detaylar, aslında kentsel cinsiyet rejiminin ipuçlarını verir.
Düşündürmek İçin: Havalimanı Kime Hizmet Ediyor?
Bir forum ortamında tartışılması gereken belki de şu sorudur: İstanbul Havalimanı kimin için inşa edildi? Turistlerin konforu için mi, yoksa kentte yaşayan milyonlarca emekçi için mi?
Bu soruya verilecek yanıt, kentsel adaletin temelini belirler. Kadınlar için güvenli, göçmenler için adil, işçiler için ulaşılabilir bir şehir mümkün müdür? Mekânın “yakınlığı” sadece harita üzerinde mi ölçülmeli, yoksa fırsat eşitliğiyle de mi?
Sonuç: Mekânın Sosyal Haritasını Yeniden Çizmek
İstanbul Havalimanı, bir ulaşım merkezinden çok daha fazlasıdır; o, modernliğin vitrininde parlayan ama eşitsizliklerin gölgesini içinde barındıran bir simgedir. Onu anlamak, sadece nereye yakın olduğunu değil, kimlere uzak kaldığını da görmeyi gerektirir.
Toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi dinamikler, bu dev yapının içinde sessizce işleyen güç hatlarını oluşturur. Eğer bu eşitsizlikleri sorgulamazsak, şehirlerimizi daha büyük ama daha adaletsiz hale getiririz.
Peki sizce, bir şehir herkese aynı yakınlıkta olabilir mi? Ve eğer olamıyorsa, bunu değiştirmek kimin sorumluluğunda?
Kaynaklar:
- Lefebvre, H. (1991). The Production of Space.
- Massey, D. (1994). Space, Place, and Gender.
- İstanbul Planlama Ajansı (2023). Toplumsal Cinsiyet ve Kentsel Ulaşım Raporu.
- Kişisel gözlemler, Arnavutköy çevresinde yapılan saha görüşmeleri (2024).