Kadın erkek cins midir ?

Emre

New member
Kadın Erkek Cins midir? Yoksa İnsan Olmanın Farklı Yankıları mı?

Bir akşamüstü, şehir ışıkları yavaşça yanarken, “Toplumsal Düşünceler” adlı küçük bir çevrimiçi forumda yeni bir konu açıldı. Başlık çarpıcıydı: “Kadın erkek cins midir?” Altında “Mert Aydın” adında bir kullanıcı şöyle yazmıştı:

> “Bugün parkta otururken bir çiftin tartışmasına şahit oldum. Adam hararetle ‘Sorunu çözmeye çalışıyorum!’ diyordu. Kadın ise sakin ama kararlı bir sesle, ‘Ben çözüm değil, seni anlamanı istiyorum,’ diyordu. Eve dönerken düşündüm: Kadın ve erkek sadece biyolojik cinsler midir, yoksa dünyayı algılayış biçimlerimiz mi farklı?”

Bu giriş, forumun o akşam en çok okunan yazısına dönüşecekti. Mert, hikâyesini yalnızca anlatmıyor; her okuyucunun kendi yaşamına dönüp bakmasını istiyordu.

---

I. Hikâyenin Başlangıcı: Bir Tartışmanın Ardındaki Derinlik

Mert, sosyoloji öğrencisiydi. Tez konusu toplumsal cinsiyet algısıydı ama o gün, parkta duyduğu kısa diyalog tüm akademik okumalarından daha güçlü bir etki bırakmıştı. O an fark etti ki, insanlar “kadın” ve “erkek” derken sadece bedenleri değil, kültürel anlam yüklerini konuşuyordu.

O akşam forumda yazmaya başladığında, hikâyeyi bir gözlem değil, bir aynaya dönüştürdü:

> “Çocukluğumda babam susardı, annem anlatırdı. Babam çözüm getirirdi, annem dinlerdi. İkisi de birbirini tamamlardı ama ikisi de farklı diller konuşurdu. Yıllar sonra anladım ki, kadın ve erkek farklı zihin örgüleriyle değil, farklı toplumsal kodlarla yetiştiriliyor.”

Bu noktada forumda birçok kişi yorum yaptı. Kimisi “Kadınlar fazla duygusal,” dedi. Kimisi “Erkekler duygularını bastırmak zorunda bırakılıyor,” diye yanıtladı. Tartışma büyüdükçe, hikâye bir fikir laboratuvarına dönüştü.

---

II. Tarihin Gölgesinde: Cinsiyet Değil, Rol Meselesi

Mert yazısına tarihsel bir katman ekledi. Çünkü anlamak istiyordu: Kadın ve erkek arasındaki fark, doğuştan mıydı yoksa tarih mi böyle öğretmişti?

Antik Yunan’da kadınların akıl yürütme yeteneği sorgulanmış, Orta Çağ’da “itaat” erdem sayılmıştı. Ancak aynı dönemlerde Anadolu’da kadın şifacılar, bilge kadınlar ve yönetici kraliçeler vardı. Yani tarih bile kendi içinde çelişkiliydi.

Mert şu satırları yazdı:

> “Toplum, kadına duygusallığı armağan, erkeğe mantığı zorunluluk olarak sundu. Ama bu armağan da zorunluluk da zincirden farksız. Oysa duygusuz bir strateji eksiktir, stratejisiz bir duygu da kördür.”

Okuyucular bu cümlede duraksadı. Forumun altına bir kullanıcı, “Belki de mesele cins değil, denge meselesidir,” diye yazdı.

---

III. Karakterlerin Yansıması: Ayşe ve Cem’in Hikâyesi

Mert konuyu daha derinleştirmek için gerçek bir örnek anlattı.

Ayşe, bir sivil toplum kuruluşunda kadın hakları üzerine çalışıyordu. Cem ise aynı kurumda stratejik planlama uzmanıydı. Bir projede yolları kesişti. Topluluk içinde çatışmalar başladığında, Ayşe empatiyle çözüm arıyor, Cem ise sistem kurarak ilerliyordu.

Bir gün Ayşe dayanamadı:

— “Cem, bu kadar hesap yapma! İnsanları dinlesek belki sorunun kökünü bulacağız.”

Cem ise sakin bir şekilde cevap verdi:

— “Dinlemek güzel ama çözüm üretmezsek kimse kazanmaz.”

İkisi de haklıydı. Tartışmaları haftalar sürdü. Fakat sonunda bir denge doğdu: Ayşe’nin empatisi, Cem’in stratejisiyle birleştiğinde, proje hem insani hem etkili hale geldi.

Mert bu hikâyeyi şöyle bitirdi:

> “Ayşe ve Cem’in başarısı, cinsiyet farkının çatışma değil, çeşitlilik olduğunun kanıtıydı. Kadın ya da erkek olmanın ötesinde, insan olmanın derinliklerinde buluşmuşlardı.”

---

IV. Toplumsal Aynalar: Modern Çağda Cinsiyetin Yükü

Forumun ilerleyen günlerinde, Mert’in yazısı farklı alanlardan uzmanların ilgisini çekti. Bir psikolog şu yorumu bıraktı:

> “Erkek beyninin analitik tarafı gelişkin olabilir, ama bu kadının duygusal zekâsını küçültmez. Her ikisi birlikte insanlığın bütünü olur.”

Mert bu yoruma şu yanıtı verdi:

> “Toplum, kadın ve erkeği iki ayrı uç olarak kurguladıkça, aradaki insanî köprüleri yıkıyor. Oysa köprüleri güçlendirmek, farklı zihinlerin birlikteliğini kabul etmekle başlar.”

O gece forumda yüzlerce mesaj birikti. Bazı kullanıcılar kendi ailelerinden örnekler paylaştı; kimisi babasının sertliğini, kimisi annesinin suskunluğunu anlattı. Tartışma, bireysel deneyimlerin kolektif farkındalığa dönüşmesine vesile oldu.

---

V. Düşünmeye Davet: Cinsiyet mi, İnsanlık mı?

Yazının son bölümünde Mert, soruyu yeniden sordu:

> “Kadın erkek cins midir? Belki evet, biyolojik olarak. Ama toplumsal ve ruhsal düzlemde, biz hepimiz bir bütünü temsil ediyor olabiliriz. Cinsiyet, kimliğin yalnızca bir parçasıdır; tıpkı akıl ve kalp arasındaki bağ gibi.”

Ve ekledi:

> “Belki de asıl mesele, kadın ya da erkek olmaktan ziyade, insan olmayı hatırlamaktır.”

Mert yazısını şu sorularla bitirdi:

- “Bir ilişkide, duygular mı stratejiler mi baskın olmalı, yoksa ikisi de eşit mi yer bulmalı?”

- “Toplum cinsiyet rollerini yıkarsa, insan ilişkileri daha mı özgür olur?”

- “Sen hangi yanınla iletişim kuruyorsun: aklınla mı, kalbinle mi?”

---

VI. Sonuç: Cinsiyetin Ötesinde Bir İnsanlık Hikâyesi

Mert’in yazısı bir forum başlığından çok daha fazlasına dönüştü. Kadın ve erkek kavramlarını “rakip” değil, “tamamlayıcı” olarak gören bir bakış sundu. Duygusal zekâ ile stratejik düşüncenin birleştiği bir noktada, insanın çok katmanlı doğasını hatırlattı.

Kaynak olarak Mert, Simone de Beauvoir’ın “İkinci Cins” adlı eserinden ilham aldığını, ayrıca Carol Gilligan’ın “Farklı Bir Sesle” çalışmasındaki etik yaklaşımları referans aldığını belirtti.

Yazı, forumda şu yorumla sona erdi:

> “Belki de hepimiz, bir yarımız kadın, bir yarımız erkek olan bir bütünüz. O halde soru şu: Hangi yanınla dünyayı dinliyorsun?”

Ve o gece, ekranda kalan son cümle şöyleydi:

> “Cinsiyet değil, denge insanı tanımlar.”
 
Üst